#BenimDileğim
SIRLARIN SIRRINA ERENLERDEN OLUN!
Yeni bir
güne uyanırsınız. Bugün de bir öncekine benzeyecek sanırsınız. Aynı rutinde
sürecek. Arkadaşlarınızla buluşursunuz, toplantılarınıza girersiniz.
Tamamlanması gereken işlerinizi halleder, market alışverişinizi yaparsınız. Ay
sonudur belki, faturalar gelir aklınıza. Belki yeni bir ev, bir araba alır,
tatil planları yaparsınız. Fakat o gün öyle bir an gelir ki, tüm bunların hiçbir
önemi kalmaz. Çatırt diye bir ses duyarsınız derinden. Siz olduğunuz yerde kala kalırsınız, tüm insanlar etrafınızdan
geçip gider, siz durursunuz. Herkes bir şey söyler, siz duymazsınız. Ortalık
bulanıklaşır. Hayatınızın fay hattının çat diye kırıldığı andasınızdır artık.
Ortalık bulanıklaşır. Olmaz dediğiniz bir şey olmuştur. Beklenmedik bir anda
gelip hayatınızın ortasına çöreklenmiştir. İşte insanoğlu en çok ozaman inanmak
ister. Görünmez bir gücün varlığını hissetmeye , görünmez bir elden yardım
beklemeye… Dünyadaki tüm çarelerin çaresiz kaldığı durumlarda içimizde kalan
hep bir umut bundandır. En inançsız olanımız bile ozaman inanır. Çünkü inanmak
insanoğlunun yaratılışının en büyük sırrıdır. Bazıları inanır Allah der,
bazıları inanır Tanrı der ya da bambaşka şekillere, boyutlara adarlar
kendilerini. Fakat insanlık tarihi yüzyıllardır inanır; korunduklarına, kutsandılarına…
Bir tekliğin, ‘bir’liğin, sonsuzluğun olduğuna… Bilinir ki, sonsuz bir hayat
vardır. Gök yedi kattır, cennet vaadedilir ya da yer yedi kattır… Ölümden sonra
yaşama inanmak aslında tüm inançlardan daha kuvvetlidir. Çünkü insanoğlu yaratılışı
gereği hayatın bu dünyayla sınırlı olmadığına inanmak ister. Özellikle de Müslüman
toplumlar bu inanca sığınır, bu bir nevi bizim hayata tutunma biçimimizdir.
Çünkü bizim için ‘herşey Allah’tandır, yalnız O’na sığınır ve yalnız O’ndan
yardım dileriz’. Bu dünyada başımıza gelen her kötü şey, sınavımızdır, oyüzden
üzülmemeyi öğrenir, yolumuza bakarız. Çünkü bu sınav bize bü dünyada herhangi
bir mükafat sunmazsa ahiret hayatı olarak adlandırdığımız tarafta cennetle
müjdelenenlerden olacağımızı düşünürüz. Elimizden geleni yaparız gerisini ‘Yaratan’ın
yüce insafına bırakırız. Buna da tevekkül deriz. ‘Olduğu kadar, olmadığı kader’
deriz. Bizi yaşatan kuvvet de budur. Yaşamın en derin sırrı işte budur; ‘inanmak’.
Koşulsuz yani gerçek sevgiyi de O’nun bilincine erdiğimiz zaman öğreniriz.
Ozaman dünya anlam kazanır. Bu kutsal yolculukta önce dua ederiz. Bekleriz ki,
dileklerimiz gerçekleşsin. Karşılık bulamayız, yine de bekleriz; umud etmeyi
öğretir bize. Gerçek olur dua ederiz, minnet etmeyi öğreniriz. Sonra görürüz
ki, olmayanların da bir anlamı var. Olmayanlar sayesinde açılan yeni yollar
olduğunu görürüz. Sonra bu sayede herşeyin bir sebebi olduğunu öğreniriz. En
sonunda takdiri O’na bırakmayı öğreniriz. Ve yalnızca bir beklenti uğruna el
açılmayacağını, dua edilmeyeceğini öğreniriz. Bu da bize şükretmeyi öğretir ki,
işte insanoğlunun gelebileceği en güzel yer de burasıdır. Çünkü ozaman sırların
sırrına erenlerden oluruz. Ozaman Allah’ı sevmeyi anlarız. Ve gerçekten
inandığımız an da budur.
Mezarlardan
bile yükselen bir bahar vardır,
Aşk
celladından ne çıkar madem ki yâr vardır.
Yoktan
da vardan da öte bir Var vardır,
Hep
suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır.
O
şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır,
Sakın
kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.
Ne
yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır,
Gün
batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.
Yanmışsam
külümden yapılan bir hisar vardır,
Yenilgi
yenilgi büyüyen bir zafer vardır.
Sırların
sırrına ermek için sende anahtar vardır,
Göğsünde
sürgününü geri çağıran bir damar vardır.
Senden
umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.
Sevgili
En
sevgili
Ey sevgili
Sezai
KARAKOÇ