24 Haziran 2015 Çarşamba

#BenimDileğim SIRLARIN SIRRINA ERENLERDEN OLUN!

Yeni bir güne uyanırsınız. Bugün de bir öncekine benzeyecek sanırsınız. Aynı rutinde sürecek. Arkadaşlarınızla buluşursunuz, toplantılarınıza girersiniz. Tamamlanması gereken işlerinizi halleder, market alışverişinizi yaparsınız. Ay sonudur belki, faturalar gelir aklınıza. Belki yeni bir ev, bir araba alır, tatil planları yaparsınız. Fakat o gün öyle bir an gelir ki, tüm bunların hiçbir önemi kalmaz. Çatırt diye bir ses duyarsınız derinden. Siz olduğunuz yerde  kala kalırsınız, tüm insanlar etrafınızdan geçip gider, siz durursunuz. Herkes bir şey söyler, siz duymazsınız. Ortalık bulanıklaşır. Hayatınızın fay hattının çat diye kırıldığı andasınızdır artık. Ortalık bulanıklaşır. Olmaz dediğiniz bir şey olmuştur. Beklenmedik bir anda gelip hayatınızın ortasına çöreklenmiştir. İşte insanoğlu en çok ozaman inanmak ister. Görünmez bir gücün varlığını hissetmeye , görünmez bir elden yardım beklemeye… Dünyadaki tüm çarelerin çaresiz kaldığı durumlarda içimizde kalan hep bir umut bundandır. En inançsız olanımız bile ozaman inanır. Çünkü inanmak insanoğlunun yaratılışının en büyük sırrıdır. Bazıları inanır Allah der, bazıları inanır Tanrı der ya da bambaşka şekillere, boyutlara adarlar kendilerini. Fakat insanlık tarihi yüzyıllardır inanır; korunduklarına, kutsandılarına… Bir tekliğin, ‘bir’liğin, sonsuzluğun olduğuna… Bilinir ki, sonsuz bir hayat vardır. Gök yedi kattır, cennet vaadedilir ya da yer yedi kattır… Ölümden sonra yaşama inanmak aslında tüm inançlardan daha kuvvetlidir. Çünkü insanoğlu yaratılışı gereği hayatın bu dünyayla sınırlı olmadığına inanmak ister. Özellikle de Müslüman toplumlar bu inanca sığınır, bu bir nevi bizim hayata tutunma biçimimizdir. Çünkü bizim için ‘herşey Allah’tandır, yalnız O’na sığınır ve yalnız O’ndan yardım dileriz’. Bu dünyada başımıza gelen her kötü şey, sınavımızdır, oyüzden üzülmemeyi öğrenir, yolumuza bakarız. Çünkü bu sınav bize bü dünyada herhangi bir mükafat sunmazsa ahiret hayatı olarak adlandırdığımız tarafta cennetle müjdelenenlerden olacağımızı düşünürüz. Elimizden geleni yaparız gerisini ‘Yaratan’ın yüce insafına bırakırız. Buna da tevekkül deriz. ‘Olduğu kadar, olmadığı kader’ deriz. Bizi yaşatan kuvvet de budur. Yaşamın en derin sırrı işte budur; ‘inanmak’. Koşulsuz yani gerçek sevgiyi de O’nun bilincine erdiğimiz zaman öğreniriz. Ozaman dünya anlam kazanır. Bu kutsal yolculukta önce dua ederiz. Bekleriz ki, dileklerimiz gerçekleşsin. Karşılık bulamayız, yine de bekleriz; umud etmeyi öğretir bize. Gerçek olur dua ederiz, minnet etmeyi öğreniriz. Sonra görürüz ki, olmayanların da bir anlamı var. Olmayanlar sayesinde açılan yeni yollar olduğunu görürüz. Sonra bu sayede herşeyin bir sebebi olduğunu öğreniriz. En sonunda takdiri O’na bırakmayı öğreniriz. Ve yalnızca bir beklenti uğruna el açılmayacağını, dua edilmeyeceğini öğreniriz. Bu da bize şükretmeyi öğretir ki, işte insanoğlunun gelebileceği en güzel yer de burasıdır. Çünkü ozaman sırların sırrına erenlerden oluruz. Ozaman Allah’ı sevmeyi anlarız. Ve gerçekten inandığımız an da budur.
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır,
Aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır.
Yoktan da vardan da öte bir Var vardır,
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır.
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır,
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır.
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır,
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır,
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır,
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır.
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Sezai KARAKOÇ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder